Antalya Tasarım Grubu - Web Sitesi Tasarım | ATG - Antalya Tasarım Grubu Genel Bilgi Sayfaları | Geri İleri |
|
Antalya Tasarım Grubu - Web Tasarım, OEM ve Markalı Bilgisayar Satışı - Güvenlik Sistemleri - Teknik Servis Hizmeti Atatürk Dönemi Ekonomik Politikalar Osmanlı Devleti Neden Sanayileşemedi? 1. Osmanlı Devlet
Ekonomisinin, sürekli tarımsal üretim ve küçük sanayi üzerine kurulu olması 2. Osmanlı Devleti'nin,
Avrupadaki bilim ve teknik alanındaki gelişmeleri takip edememesi. 3. Eğitimeve bilgi birikimine
yeterli önem verilmemesi. 4. Osmanlı Devleti'nin
kurulduğu ilk yıllarda ekonominin daha çok, gazalardan elde edilen ganimete
dayalı olması, ticarete gereken önemin verilmemesi. 5. 1838'de imzalanan Balta
Limanı Ticaret Antlaşması ile, başta İngiltere olmak üzere yabancılara iç
pazarlarımızda serbest ticaret yapma hakkı verilmesi. 6. Türklerin ticaretten
koparak daha çok devlet memurluğunu tercih etmesi, bu alanın azınlıklar ve
yabancıların eline geçmesi. 7. 1854'te başlayan dış
borçlanmanın artarak devam etmesi ve 1881'de Duyun-u Umumiye'nin kurulması
üzerine devlete ait birçok gelirin, yabancı sermaye ve işletmelerin eline
geçmesi. İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat 1923) Kongre İzmir'de, işçi,
çiftçi, tüccar ve sanayici kesiminden oluşan toplam 1135 temsilcinin katılması
ile 17 Şubat 1923'te toplandı. İzmir İktisat Kongresi'nin toplanma amacı : 1. Ekonomik kalkınma için
ortak hedeflerin saptanması 2. Ekonomik hedeflere ulşamka
için gerekli yöntem ve kaynakların saptanması 3. Yeni Türkiye Devleti'nin
ekonomik programının saptanması 4. Siyasi bağımsızlık için
şart olan ekonomik bağımsızlığın nasıl sağlanacağının belirlenmesi Kongre sonunda alınan
kararlar "Misak-ı İktisadi" olarak adlandırıldı. Misak-ı İktisadi Kararları 1. Öncelikle ham maddesi yurt
içinde yetişen ve yetiştirilebilen sanayi dalları kurulacak. 2. Kısa sürede küçük işletme
ve el tezgahlarından büyük işletmelere geçilecek. 3. Özel sektörün kuramadığı
işletmeleri devlet kuracak 4. Özel teşebbüse kredi
sağlanacak bir banka kurulacak 5. Dış rekabete dayanabilmek
için sanayi bir bütün halinde kurulacak 6. Yabancıların kurduğu
tekellerden kaçınılacak 7. Demiryolu inşaatı programa
bağlanacak 8. İşçi haklarını korumak
amacıyla, kişilere sendika kurma hakkı tanınacak 9. Vergi ve toprak reformu
yapılacak 1923 - 1933 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler İzmir İktisat Kongresi'nden 1933 Yılına Kadar Görülen
Gelişmeler : 26 Ağustos 1924'te Türkiye İş
Bankası kuruldu. 19 Nisan 1925'te Türkiye
Sanayi ve Maden Bankası kuruldu. 1 Temmuz 1926'da, Kabotaj
Kanunu yürürlüğe girdi. 28 Mayıs 1926'da TBMM
tarafından Teşvik- Sanayi Kanunu kabul edildi. 1928 yılında, İktisat
Bakanlığı kuruldu. 1926 yılında İstatistik Genel
Müdürlüğü kuruldu. Osmanlı Devleti'nden kalma
demiryolları yabancılardan satın alınarak yeni demiryolları yapıldı. 17 Şubat 1925'te Aşar vergisi
kaldırıldı. UYARI : İzmir İktisat
Kongresi'nde alınan kararlar gereği, 1926 yılında özel sektöre yönelik Teşvik-i
Sanayi Kanunu (Sanayiyi Özendirme Yasası) kabul edildi. Fakat özel sektörün
sermayesi ve gerekli kadrosu hazır olmadığından bu yasa başarılı olamadı. 1933 - 1938 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler 1933 - 1938 yılları arasında,
İzmir İktisat Kongresi'nde alınan Misak-ı İktisadi kararlarının temel amacı
olan özel girişimciyi sanayi alanına çekmek mümkün olmadı. 1926 yılında çıkartılan
Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun başarılı olamaması üzerine, sanayileşmenin devlet
eliyle yürütülmesine karar verildi. 1933 yılında Birinci Beş
Yıllık Sanayi Planı hazırlandı. Bu dönemde, Sümerbank
önderliğinde büyük bir dokuma sanayi kuruldu. 1936 yılında İkinci Beş
yıllık Sanayi planı hazırlandı. Bu dönemde; madencilik,
elektrik santralleri, gıda, kimya, deniz ulaşımı, makina sanayi, deri sanayi
gibi alanlarda birtakım planlar yapıldı. 1935'te Maden Tetkik Arama
Enstitüsü kuruldu. 1937'de Etibank önderliğinde
Türkiye'nin ilk demir çelik fabrikası Karabük'te açıldı. 1938'de başlayan İkinci Dünya
Savaşı nedeniyle İkinci Beş Yıllık Sanayi planı tamamlanamadı. Nüfus Mübadelesi Sorunu Lozan Antlaşması'ndan sonra
yeni Türk Devleti'nin dış siyaseti "Yurtta Barış Cihanda Barış"
temellerine oturtuldu. Lozan Antlaşması'nda
Türkiyedeki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi kararı alınmış,
İstanbul'daki Rumlar ve Batı Trakyadaki Türkler bu değişimin dışında
tutulmuştu. Yunanistan, İstanbul'da çok
sayıda Rum bulundurmak amacıyla Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından
önce İstanbul'a gelen Rumların da değişim dışında tutulmasını istedi. Türkiye ile Yunanistan
arasındaki anlaşmazlık, Uluslar Arası Adalet Divanı'na götürüldü. Adalet
Divanı, 21 Şubat 1925'te verdiği kararla sorunun çözümünde yetersiz kaldı. 10 Haziran 1930'da Türkiye ve
Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile sorun halledildi. Yabancı Okullar Sorunu Lozan Antlaşması'nda,
Türkiyedeki yabancı okulların, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı
oldukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun bulunmalarına karar verilmişti. Lozan Antlaşması'ndan sonra
Türk Hükümeti, bu okullarda Türk dili, tarih ve coğrafya derslerinin Türk
öğretmenler tarafından denetlenmesi esasını getirdi. Ayrıca bu yabancı okulların
Türk müfettişleri tarafından denetlenmesi konusunda bir yönetmelik belirlendi. Yabancı okulların bu
kurallara uymak istememesi üzerine, bu okullar ilgili devletlerin Türkiye'deki
elçilikleriyle temasa geçti. Türkiye'nin aldığı kararları
kabul etmeyen bazı okullar kapatıldı. Irak Sınırı ve Musul Sorunu İngilizler, Mondros Ateşkes
Antlaşması'nın 7. maddesi uyarınca Musul'u işgal etmişti. 1924'te Türkiye ile İngiltere
Musul sorununa çözüm bulmak amacıyla İstanbul'da bir araya geldi. Ancak antlaşma sağlanamadı. Taraflar, 20 Eylül 1924'te
Milletler Cemiyeti'ne başvurdu. Milletler Cemiyeti Musul'un
Irak'a ait olduğu bildirdi. Türkiye bu karara karşı çıktı. Türkiye Uluslar Arası Adalet
Divanı'na başvurdu. Konu burada da çözümlenemedi. 1925 yılında çıkan Şeyh Sait
İsyanı, Musul sorununu aleyhimize sonuçlandırdı. 5 Haziran 1926'da Türkiye ile
İngiltere arasında Ankara Antlaşması imzalanarak Türk - Irak sınırı bugünkü
şeklini aldı ve Musul Irak'a bırakıldı. Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi Milletler Cemiyeti, 1919'da
imzalanan Versailles Antlaşması sonunda kuruldu. 1947 yılında görevini
Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne devretti. Türkiye Milletler Cemiyeti'ne
1932'de girdi. Türkiye'nin Cemiyet'e geç
girmesinin nedeni, Cemiyet'in o yıllarda başta İngiltere olmak üzere büyük
devletlerin çıkarlarını koruyan bir organ durumunda olmasıydı. Büyük devletler, o yıllarda
başta savaş tazminatı alınmaması ilkesi olmak üzere Milletler Cemiyeti'nin
hiçbir ilkesine uymuyordu. Milletler Cemiyeti, Musul
sorununda İngilizlerin etkisinde kalıp yanlı bir tutum sergilemişti. Türkiye, önceleri Milletler
Cemiyeti'ne girmeyi bağımsızlık ilkesine ters gördü. İspanya'nın teklifi ve
Yunanistan'ın desteği ile Türkiye 18 Temmuz 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye
oldu. Balkan Antantı (Paktı - 9 Şubat 1934) Balkan Antantı, 1930'lu yıllarda
artan İtalyan faşizmi ve Alman nazizminin Balkanları tehdit etmesi üzerine
kuruldu. Antant'a katılan devletler :
Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'dı. Bulgaristan ve Arnavutluk,
Balkan Antantı'na katılmayan Balkan Devletleri'n dendi. Antant ile, dünya barışını
koruyamayan Milletler Cemiyeti'ne karşı, Balkan devletleri kendi topraklarını
korumayı amaçlamıştı. 9 Şubat 1934'te imzalanan
Atina Antlaşması sonunda, Türkiye, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'nın
katılımı ile Balkan Antantı oluşturuldu. Bu Antant çeşitli nedenlerden
dolayı başarılı olamadı. Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) Lozan Antlaşması ile
Türkiye'nin Boğazlar'da silah bulundurması ve Boğazlar'a geçişi düzenlemesi
engellenmişti. Bu durum, Almanya ve İtalya'nın
hızla silahlanması ile Türkiye'yi tehdit edici boyutlara ulaşmıştı. Milletler Cemiyeti'nin,
Boğazlar üzerindeki güvencesi Almanya ve İtalya karşısında yetersiz duruma
düşmüş, Boğazlara muhtemel bir saldırı şüphesi artmıştı. 20 Temmuz 1936'da yapılan
Boğazlar Konferansı'nda, Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği kayıtsız şartsız
kabul edilerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937) 1930'lu yıllarda İtalyan
faşizmi bütün dünyayı tehdit etmekteydi. İtalya'nın 1934 yılında
Hebeşistan'ı işgal etmesi ve Doğu Akdeniz üzerindeki emellerini açıkça
belirtmesi üzerine, Türkiye Orta Doğu'da bulunan devletler ile bir ittifak
kurma konusunda harekete geçti. 8 Temmuz 1937'de Türkiye,
İran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla Sadabat Paktı kuruldu. Hatay Sorunu Hatay, Misak-ı Milli
sınırlarımız içinde bulunmasına rağmen, Ankara Antlaşması ile, bölgedeki Türk
kültürünün korunması şartıyla, Fransız egemenliği altında özel bir yönetime
devredildi. 1936 yılında Fransa'nın
Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırması üzerine, İskenderun ve Hatay
Suriye mandasına girdi. Türkiye derhal sorunu
Milletler Cemiyeti'ne götürdü. Milletler Cemiyeti, Hatay
için ayrı anayasa ve statü öngördü. Hatay, meclisinin aldığı
karar ve yapılan halk oylaması ile, Hatay 2 Eylül 1938'de bağımsız devlet
haline geldi. Hatay, 29 Haziran 1939
tarihinde kendi meclisinin verdiği karar gereği oy birliği ile Türkiye'ye
katılmayı kabul etti. Cumhuriyetçilik Cumhuriyetçilik; Devlet
başkanının belli bir süre için seçilerek iş başına geldiği devlet ya da yönetim
biçimidir. Cumhuriyet yönetimlerinin
temeli seçimdir. Egemenliğin halka ait olduğu
tek yönetim biçimidir. Cumhuriyet rejiminde yasaları
koyacak kişiler, yani meclis seçim ile belirlenir. Sınıf ve cins ayrımı
olmaksızın herkesin yönetime katıldığı yönetim biçimidir. Kısaca halkın kendi kendisini
yönetebildiği, egemenliğin ulusa ait olduğu ve herkesin eşit haklara sahip ve
özgürce haklarını kullandığı yönetim biçimidir. Milliyetçilik Milliyetçilik, bireylerin ait
oldukları milletin varlığını ve birliğini sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer
bireylerle ortak çalışam bilincine sahip olmasıdır. Millet, aynı dili konuşan,
ortak bir geçmişi olan ve gelecekte birlikte yaşama duygusuna sahip olan insan
topluluklarına denir. Milliyetçilik, kendi
milletini ve kültürünü yaşatmak ve onu yüceltmek için yapılan çabalar ve
benimsenen ilkeledir. Her milletin bağımsız olup
kendi devletini kurmasıdır. Her milletin kendi kendini
yönetmesi ve egemenliğin millete ait olmasıdır. Her milletin kendi dilini,
yurdunu, tarihini, sanatını ve kültürünü yaşatmasıdır. Halkçılık Halçılık, bir milleti
oluşturan çeşitli meslek ve toplumsal grupları içinde bulunduran insanların,
halk tarafından halk içinde yönetilmesi. Halk, bir ülkede yaşayan ve o
ülkenin vatandaşı olan herkese denir. Halkçılık aynı zamanda millet
içindeki çeşitli insan gruplarının çıkarına ve yararına bir siyaset
izlemesidir. Diğer taraftan halkın kendi
kendisini yönetmesi ve ülkede yaşayan herkesin kanun önünde eşit olması, hiçbir
toplumsal gruba ve sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Devletçilik Devlet, toplum halinde
yaşayan insanların, aralarındaki düzeni kurmak ve sürdürmek için oluşturdukları
güce denir. Devletçilik, ekonomik alanda
doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir. Türkiye'de Cumhuriyet'in
ilanından sonra devletçi ekonomik sistem uygulanmaya başlandı. Bunun nedenleri
: Halkın elinde yeterli sermaye
olmaması nedeniyle özel işletmeciliğin ülke ihtiyaçlarını karşılayamaması. Girişimci sınıfın
yetersizliği ve teknik eleman sıkıntısı. Türk insanının daha çok
tarıma ve devlet memurluğuna eğilim göstermesi. Devletçi ekonominin amaçları : 1. Devletin büyük işletmeleri
ve önemli hizmetleri doğrudan doğruya yerine getirmesi 2. Fiyatların piyasada arz ve
talebe göre kendiliğinden oluşmasına müsaade etmemesi. 3. Üretilen mamullerin
fiyatını belirlemesi 4. Ekonomideki hedeflerin
beşer yıllık planlar halinde belirlenmesi 5. Özel işletme ve devlet
işletmesinin aynı anda bulunması anlamına gelen "karma ekonomi"nin
benimsenmesi. İnkılapçılık İnkılap, bir halden başka
hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir. Diğer taraftan, inkılap,
toplumların çeşitli alanlarda, toplumun ihtyaçlarına göre birtakım
düzenlemelerle birlikte yeni bir düzen getirmesidir. Atatürk inkılapçılığı;
toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kurallar koymayı, düzenlemeler yapılırken
izlenecek yol ve yöntemler belirlemeyi öngörür. Laiklik Laiklik; din ve devlet
işlerinin birbirinden ayrılması, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine
değil, akla ve bilime dayandırılması, fakat kimsenin inancına ve vicdan
hürriyetine karışılmamasıdır. Devlet kurum ve
kuruluşlarının laikleşmesi aşamaları şu şekilde olmuştur : 1 Kasım 1922'de Saltanat
kaldırıldı. 3 Mart 1924'te Halifelik,
Şeriye ve Evkaf Vekillikleri ve medreseler kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu
kabul edildi. 1924 Anayasası'na "Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslamdır." maddesi eklendi. 10 Nisan 1928'de, anayasadan
"Devlet dini İslamdır." hükmü çıkarıldı. 1937 Anayasası'na
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir." ilkesi konuldu. |