İsrailoğullarına (Yahudilere) göre meşhur
bir peygamber olan Üzeyr (a.s)'ın adı Kur'an-ı Kerîm'de
geçmektedir. Fakat İslâm'a göre onun peygamber olup olmadığı
hususunda ihtilaf vardır.
Üzeyr (a.s)'ın adı hakkında da alimlerin
farklı yorumları vardır. Bazı alimlere göre onun adı
Arapça bir isimdir. Diğer bazı alimlere göre ise, Üzeyr kelimesi
Arapça değil, İbranicedir (el-Ukberî, İmlau ma menne bihi'r
Rahman, Mısır, 1961, II, 7).
İbranice'de Üzeyr kelimesinin karşılığı
"Azra"dır. Tevrat'ın bu dildeki nüshasında böyle
geçmektedir (Biblio Hobraica, nşr. Rud. Kittel, Stuttgart,1952; Esra,
VII,1; Nehemio, VIII,13).
Üzeyr (a.s), Harun Peygamber'in neslinden gelmektedir (es-Sa'lebî,
el-Arais, Mısır, 1951, 344).
Üzeyr (a.s)'ın adı, Kur'an-ı Kerîm'de bir
yerde geçmektedir: "Yahudiler. 'Üzeyr, Allah'ın oğludur;
dediler. Hristiyanlar da: Mesih Allah'ın oğludur', dediler. Bu,
onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini),
önceden inkâr etmiş(olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar.
Allah onları kahretsin, nasıl da (haktan batıla) çevriliyorlar!..
Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan ayrı rehber edindiler,
Meryem oğlu Mesîh'i de. Oysa kendilerine yalnız tek Tanrı olan
Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. Ondan başka ilâh yoktur. O,
onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir" (et-Tevbe,
9/30, 31).
Burada söz konusu olan Üzeyr (a.s) hakkında çeşitli
rivâyetler vardır. En meşhuru İbn Abbas'ın rivâyetidir.
Buna göre, Yüce Allah İsrâil oğullarının elinde bulunan
Tevrat'ı onlardan aldı. Tevratın içinde bulunduğu
sandığı kaybettiler. Aynı zamanda Tevrat zihinlerinden de
silindi. İsrail oğulları buna çok üzüldüler. Bilhassa Üzeyr
(a.s) Allah'a çok ibâdet etti; O'na yalvarıp yakardı. Allah'tan inen
bir nur, onun kalbine girdi. Unutmuş olduğu Tevrat'ı
hatırladı. Ondan sonra Tevrat'ı yeniden İsrail
oğullarına öğretti. Daha sonra Tevrat'ın içinde bulunduğu
sandık bulundu. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'ın öğrettiğinin
aslına uygun olduğunu gördüler. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'ı
çok sevdiler. Fakat bu hususta aşırı gittiler. "O, olsa
olsa Allah'ın oğludur" dediler (İbn Cerir et-Taberî,
Camiu'l-Beyân, Mısır,1951, X,111). Bu âyetler, onların bu
hususta aşırı gitmelerini ve Hristiyanların da, İsâ (a.s)
Allah'ın oğludur diye söylemelerini reddetme mahiyetinde nazil olmuştur.
Onların bu sözlerinin batıl olduğu anlatılmış ve
Yüce Allah'ın, onların bu iddialarından münezzeh olduğu ifâde
edilmiştir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl ve Esraru't Te'vîl, Mısır,
1955, I, 196).
Yahudilerin bu hususta aşırı gitmeleri,
Kur'an'ın başka yerlerinde de tenkid edilmiştir. "Vay haline
o kimselerin ki, Kitabı elleriyle yazıp, az bir paraya satmak için,
"Bu Allah'ın katındandır. " derler. Ellerinin
yazarlığından ötürü vay haline onların!
Kazandıklarından ötürü vay haline onların!" (el-Bakara,
2/79) mealindeki âyette Yahudiler kasdedilmektedir. Onların Tevrat'ı
tahrif ettikleri, ondan sonra kendileri tarafından yazılan bir
kitabı Allah'ın kitabı diye tanıtmaları söz konusudur.
Onlar bu şekilde kitab yazmışlar, Allah'ın kelâmı
olarak ileri sürmüşler ve bununla menfaat ile nüfûz sağlamaya çalışmışlardır.
Bu âyette, onların bu yaptıkları tenkid edilmektedir (Muhammed
Ali es-Sâbûnî, Safvetu't-Tefâsir, İstanbul, 1987, I, 71 vd).
Aşağıdaki âyette de, Yahudilerin bu durumu
tenkid edilmiştir:
"Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan
sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler.
Halbuki okudukları, kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından
olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır. "
derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar" (Âlu İmran, 3/78).
İbn Abbas (r.a)'dan nakledildiğine göre, bu ayette
de Yahudiler kasdedilmektedir. Buna göre, onlar Allah'ın kelâmını
kaybetmişler. Kendi uydurduklarını Allah'ın kelamı
olarak tanıtmaya çalışmışlar. Onların bu
yaptıkları yalan ve uydurmadır (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf,
Kahire,1977, I, 182 vd.).
Üzeyr (a.s) ile ilgili bulunduğu söylenen diğer
bir ayet de şöyledir;
"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatıları
duvarları üzerine çökmüş (yıkık dökük olmuş)
ıssız bir kasabaya uğradı. "Ölümünden sonra Allah
bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Hemen Allah onu öldürdü,
yüz sene sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldın burada?" dedi.
"Bir gün yahut bir kaç saat" dedi. Allah ona: "Bilakis yüz
sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.
Bir de eşeğine bak. Seni insanlar için bir âyet (ibret işâreti)
kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk sonra tekrar dirilttik).
Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl birbiri üstüne koyuyor,
sonra ona nasıl et giydiriyoruz. " dedi. Durum kendisince
anlaşılınca, "Şüphesiz Allah'ın her şeye
kadir olduğunu bilmeliyim" dedi (el-Bakara, 2/259).
Bu ayette söz konusu olan zatın kim olduğu
hususunda çeşitli rivâyetler vardır. Fakat alimlerin ekseriyetine göre
bu zat, Üzeyr (a.s)'dır (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl, I, 57).
Hz. Muhammed (s.a.s), Üzeyr (a.s)'ın peygamber olup
olmadığı hususunda şöyle buyurmuştur: "Bilmiyorum,
Üzeyr peygamber midir, değil midir?" (Ali Nasıf et-Tâc, III,
302). Bundan dolayı İslâm inancında Üzeyr (a.s)'ın
peygamberliği ihtilaflı kabul edilmiştir.
Peygamber olsun veya olmasın, Üzeyr (a.s) Allah'a tam
manasıyla inanmış, kamil imân sahibi olan bir zattı.
Hayatı boyunca, Allah'ın rızasını kazanmak için
şerden kaçmış, hayra koşmuştur. Çevresindeki insanları
da bu şekilde inanmaya ve Allah'ın emir ile yasaklarına riâyet
etmeye davet etmiştir.
Nureddin TURGAY
Antalya Tasarım Grubu