Bir nebî veya velî olduğu ihtilâflı; ancak çoğunluğun
tercihine göre hakim bir şahsiyet.
Kur'ân-ı Kerîm'de Lokman adı iki yerde geçer (Lokman,
31/12,13). Kelime, aynı zamanda Mekkî bir surenin adıdır. Bu sûrenin
nüzul sebebi Kureyşlilerin Lokman'ı Hz. Peygamber (s.a.s)'e
sormalarıdır.
Lokman'ın adı geçen iki ayetin meâli şöyledir:
"Andolsun Biz Lokman'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden
kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise,
bilsin ki Allah her şeyden müstağnîdir, övülmeye lâyık
olandır. Lokman, oğluna öğüt vererek. "Yavrum, Allah'a eş
koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti
" (Lokman, 31/12,13). Lokman'ın adı içinde geçmese de onun oğluna
öğütleri devam etmektedir. Ancak arada iki ayet içinde Yüce Allah,
Lokman'ın öğüdündeki eş koşmayı(şirk) tekit için
ana-babaya iyi davranmak; yaradana şükür, ana-babaya teşekkür
etmesini bilmekle beraber; eğer ana-baba Allah'a eş koşmak üzere
çocuğunu körü körüne zorlarlarsa o çocuğun onlara itaat etmemesi,
dünya işlerinde onlarla güzelce geçinip Allah'a yönelen kimselerin
yoluna uyması gerektiğini bildirmektedir (Lokman, 31/14,15).
Lokman'ın öğütleri şöyle devam etmektedir: "Yavrum, işlediğin
şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir
kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa da, Allah onu getirip meydana
kor. Doğrusu Allah Lâtif'dir, haberdar'dır. Yavrum, namazı
kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene
sabret; doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir.
İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek
yürüme! Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseyi hiç şüphesiz
ki sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de kıs! Seslerin en
çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman, 31/16-19).
Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlaşılmaktadır
ki, bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmiştir. Böyle bir
hikmete ulaşan kimseye gereken, o hikmete şükürdür. Aslında Yüce
Allah'ın, şükür de dahil hiç bir şeye ihtiyacı yoktur.
Ancak şükre ihtiyacı olan insandır. Çünkü Allah, şükredince
nimetleri artırma vadinde bulunmuştur (İbrâhim, 14/7). Lokman,
üç kere "yavrum" veya "oğlum" diye hitap ederek
oğluna öğüt vermiştir. Bunlardan ilkinde Allah'a eş, ortak
koşmamasını öğütlemiştir. Çünkü bu, Allah'ın
hakkını başkasına vermek, kulların ve bütün varlıkların
yaratanına olan bu haksızlıkla onların haklarını
çiğnemek, başta Yüce Allah'ın ikram ettiği, şerefli
kıldığı insan olmak üzere bu varlıkları esas
yaratanından başka fâni, âciz, güçsüz şeylere yönelterek
onları tahkîr etmektir. Lokman, ikinci "yavrum" hitabiyle başlayan
öğüdünde, Yüce Allah'ın hardal tanesi kadar da olsa yapılan bütün
iyilik ve kötülükleri gördüğünü, bildiğini ve onları
ahirette değerlendireceğini anlatmıştır. Nitekim Yüce
Allah, zerre miktar hayır-şer işleyenin
karşılığını göreceğini bildirmektedir (ez-Zilzâl,
99/7-8). Lokman, yine oğluna hitaben üçüncü öğüdünde onun namazı
kılmasını, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmesini, başına
gelene sabretmesini, insanlara böbürlenip kibirlenmemesini, çalım
satıp öğünmemesini, yürümesinde, konuşurken sesinde
ölçülü olmasını tavsiye etmiştir.
Lokman hakkında hadislerde de bazı bilgiler
bulunmaktadır. En'âm suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey
Allah'ın Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?"
dediklerinde, Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandığınız
gibi değildir. O zulüm, şirk demektir. Lokman'ın oğluna
nasihat ederken, yavrum, Allah'a şirk koşma. Zira şirk en büyük
zulümdür dediğini işitmediniz mi?" cevabını
vermiştir (Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, Tercemesi, IX, 163). Lokman
şöyle derdi: "Yavrum, ilmi âlimlere karşı böbürlenmek,
sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriş yapmak için öğrenme!"
(Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatım ve devamı başka bir
rivayette şöyle yer almaktadır: "...Gınâ göstererek ve
cehalete düşerek ilmi terketme! Yavrum, meclisleri ihmal etme!
Allah'ı anan bir topluluk gördüğünde onlarla otur. Eğer
âlimsen ilmin işine yarar; cahilsen onlar sana öğretirler. Umulur ki
Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ulaşır.
Allah'ı anmayan bir lopluluk gördüğünde onlarla oturma. Eğer
âlimsen ilminin sana bir yararı olmaz; cahilsen onlar seni
saptırırlar. Allah onları azabına düçar kılar, sana
da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî, Mukaddime, 34). Yine bir hadis-i
şerifde ilim-hikmet hakkında şöyle denilmektedir: "Hakîm
Lokman oğluna şu tavsiyede bulunmuştur. Yavrum âlimlerin yanında
otur ve dizlerinle onlara çok yaklaş. Çünkü Allah, gökten indirdiği
yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, kalbleri hikmet nûruyla
diriltir"(Muvatta, İlim, 1). Lokman hakkında başka bir hadis
de şöyledir: "Hakim Lokman, şöyle derdi: Şüphesiz Allah
bir şeyi emânet aldığı zaman onu korur" (Ahmed b.
Hanbel, II, 87).
Bu hadislerin, meselâ zulüm, hikmet, ilim gibi konularda
Kur'ân-ı Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabıtalı
olduğu görülmektedir.
Lokman'ın kim olduğu konusunda çeşitli görüşler
vardır. İbn İshak'a göre Lokman'ın nesebi [Lokman b. Bâur
b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kuşakda Hz İbrahim (a.s)'in
babası Âzer'e ulaşır. Vâkıdî, Lokman'ın İsrâiloğulları
kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yaşayan, Eyle'de ölen
bir kimse olduğunu zikreder. İkrime'ye göre Lokman bir nebîdir.
Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır (Sahih-i
Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman
İbn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kızkardeşinin
veya teyzesinin oğlu idi. Uzun müddet yaşadı. Hz. Davud'a
yetişti ve ondan ilim aldı. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduğunu
söyleyenler de oldu. İbn Rüşd, Tehâfüt'ünde söylediği gibi,
her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî değildir. Bakara sûresi'nin
269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediğine verir. Kime de hikmet
verilmişse ona büyük hayır lütfedilmiştir.
Dolayısıyle o kimsenin ilmen, amelen bunun şükrünü yerine
getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söylenmiştir (Elmalılı
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IX, 3842-3843).
Lokman, İslâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok
bahsedilen bir şahsiyet idi. Yahudi ve Hristiyan kutsal kitaplarında
adı geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habeşli bir köle olduğu
da belirtilmiştir (S.G.F. Brandon, A Dictionary of Comparative Religion,
London 1970, s. 414).
Eski Arap geleneğinde cahiliyye devri insanları bu
zata Lukmânü'l-Muammer diyorlardı. Onun yedi kartalın ömrü kadar
uzun yaşadığına inanılırdı. Ebû Hâtim
es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adlı eserinde Lokman,
Hızır'dan sonra uzun yaşayan ikinci şahsiyet olarak yer
alır. Yedi kartal ömrü beş yüz altmış yıl yapsa da
çeşitli rivayetlerde onun bin, hatta üç bin-üç bin beş yüz yıl
yaşadığı bile ileri sürülmüştür. Lokman'a,
Nâbiga'nın şiirlerinde bile rastlanır. Cahiliyye
geleneğinde Lokman aynı zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak
da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmişti. Bütün bunlar arasında
Lokman, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlığı
dolayısıyla kuraklık cezası verildiğinde, onun da dahil
olduğu bazı kimseler yağmur için dua etmek üzere Mekke'ye
giderler. Ancak Âdlılar orada zevk ve safâya dalıp esas vazifelerini
unuturlar. Hatırlatıldığında da birisi siyah bir bulut
isteyiverir. Âd kabilesinin mahvı bu bulutla olur. Aslında
onların cezalandırılmaları Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayısıyladır.
Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'ın adı geçmez
(Bernhard Heller, İA., "Lokman ", maddesi).
Lokman, Kur'ân-ı Kerîm'de yer aldıktan sonra,
Arapça darb-ı mesel ve hikmet kitaplarından Kasasul-Enbiyalara kadar
bir çok eserlerde yer aldı. Sa'lebî (ö. 427/1035)
Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kur'ân'daki anlatımı
başka rivayetlerle genişletir. O, Lokman'ın kim olduğu
konusunda yukarıdaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun
uzun dudaklı siyahî bir köle olduğu yolundaki rivayetlerini de
bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde insanlardan Sudan'dan çıkmış
üç hayırlı kimse arasında, Bilâl (Habeşli ?), Hz. Ömer (r.a)'ın
kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'ın Mısır'a yakın Nubya
tarafından) yer veren rivayeti de almaktadır. O, Lokman'ın
Habeş'li bir marangoz, bir terzi olduğu konusundaki iddiaları da
aktardıktan sonra, âlimlerin onun hakim olup nebî olmadığında
ittifak ettiklerini, bu konuda İkrime'nin farklı görüşe sahip
olduğunu (bazılarına göre Lokman'ın nebîlik ile
hakimlikten birini tercihte serbest bırakıldığı, onun
hikmeti seçtiğini) belirtmektedir. O, ayrıca Lokman'ın nebî
olmadığı; Allah'ın çok tefekkür, iyi yakın ile takvâ
ehli kıldığı bir kul olduğu; onun Allah'ı,
Allah'ın da onu sevdiği, ona hikmet lütfettiğini açıklayan
bir hadis de nakleder (Sa'lebi, Arâisul-Mecâlis, 312).
Sa'lebî, Lokman'ın, dünyada sıkıntı
çekenin refahtakinden hayırlı olduğunu; dünyayı ahirete
tercih edenin dünyada da, ahirette de kaybedeceğini; malın
sıhhat, nimetin nefis temizliği gibi olmadığını;
doğru söz, emaneti yerine teslim ve boş yere konuşmayı
terkin hikmeti doğurduğunu söylediğini nakleder. Yine onun
nakline göre Lokman oğluna şöyle dedi:
"Dünya derin bir denizdir. Çokları onda
boğulmuştur. O denizde senin gemin Allah'dan takvâ olsun. Bineğin
Allah'a imanın ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun;
tamamen kurtulacağını da sanmam. Yavrum, insanlar ibadet ve
taatte her gün noksanlaştıkları halde nasıl olur da
vadolunduklarından korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma,
bu ahiretine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme, yoksa insanlara yük
olursun. Oruç tut, bu şehvetini keser. Seni namazdan alıkoyan orucu
tutma, çünkü Allah'ın katında namaz oruçtan daha büyüktür...
Yavrum! İyiliği ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında
dostluk olmadığı gibi; iyi ile kötü arasında da dostluk
olmaz. Çekişmeyi seven hakarete uğrar, kötülük olan yerlere giden
töhmet altında kalır, kötülüğe yaklaşan kendini
kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur. Yavrum! iyilerin hizmetinde
bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin
olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu halde insanlara,
Allah'dan korkuyormuşsun gibi görünme. Yavrum, âlimlerle bir arada bulun
ve onların dizinin dibinden ayrılma; fakat onlarla
tartışmaya da girme, yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara
bir şey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara
bıkkınlık verme, yoksa senden usanırlar. Yavrum! her
şeyi arkanı dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaşma!
Zira bu, basîreti azaltır ve aklı zayıflatır. Yavrum, küçükken
edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün! Yavrum,
yolculuğa çıktığında, onu çekip götürebileceğin
bir yerde olmadıkça, hayvanından emin olma; çünkü onun sırtı
çabuk yağır olur ve bu hakimlerin işlerinden değildir.
Gideceğin yere yaklaştığında da hayvanından in ve
yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuğa çıkmaktan
sakın! Sana gecenin yarısına kadar dinlenip gece
yarısından sonra yola çıkmanı tavsiye ederim. Sefere çıkarken
yanına kılıcını, mest'ini, sarığını,
elbiseni, su kabını, iğne ve ipliğini, biz'ini (saraç iğnesi)
al! Ayrıca yanında sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç
bulundur. Arkadaşlarınla, Allah'a isyanın
dışındaki hususlarda uyum sağla ve onlara vefâ göster!
Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakın, zira bu tavrın sana gündüzleri
şöhret, geceleri ise şüphe getirir. Yavrum, kendini unutup da
insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, insanlara
ışık verdiği halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer!
Yavrum, küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın
büyüğe dönüşür. Yavrum, yalan söylemekten sakın! Çünkü
yalan, dînini ifsat eder, insanların yanında mürüvvetini noksanlaştırır
ve bu durumda da utanma duygun yok olur; değerin düşer, makam ve
mevkiin elden gider; küçümsenirsin, konuştuğun zaman sözün
dinlenmez, söylediğine itibar edilemez. Bu duruma düşüldüğünde
de yaşamanın zevki kalmaz! Yavrum, kötü huydan, sıkıntı
vermekten, sabırsızlıktan sakın! Bu hasletler
karşısında hiç bir arkadaşın sana dürüst davranmaz
ve seninle aralarında dâima bir mesafe bırakırlar.
İşini sev; sık sık
karşılaştığın olaylar karşısında
sabret! İnsanlara karşı güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan,
herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlaştıran, iyiler
yanında nasîbini alır; ona karşı iyi kimseler sevgi besler,
kötüler de ondan uzaklaşır. Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini
üzüntülerle meşgul etme. Aç gözlülükten sakın. Takdire
rıza göster. Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın
güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın.
Eğer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen,
insanların ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulundukları
mertebeye ulaştıran şey insanların ellerinde bulunanlara göz
dikmemeleridir. Yavrum, dünya hayatı kısadır. Senin oradaki
ömrün ise daha da kısadır. Bu kısa ömrün de daha az bir kısmı
geride kalmıştır. Yavrum, iyiliği ehline yap, ehil olmayana
iyilik yapma; yoksa o, dünyada boşa gider, ahirette de sevabından
mahrum olursun. İktisatlı ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala
sarılma, israfa varacak şekilde de onu dağıtma! Yavrum,
hikmete sarıl ki onunla ikram göresin, onu yücelt ki sen de üstün
tutulasın. Hikmet ahlâkının en üstünü Allah (c.c)'ın
dinidir. Yavrum, hasedçinin üç belirgin özelliği vardır:
Gıyabında dostunu çekiştirir, yanında olduğu zaman ona
yaltaklanır, o bir musibete duçar olduğunda da ona sevinir" (Sa'lebî,
a.g.e., 313-315).
Lokman'la ilgili olarak sadece oğluna öğütler,
hikmetli sözler, atasözleri (emsâl, durub-ı emsâl) değil,
kıssalar da nakledildi. Bunlardan Lokman'ın bir köle olarak birisine
takdim edildiğinde. o, diğer kölelerin incirleri onun yediğini
ileri sürerek efendilerini kandırmak istedikleri zaman, hep beraber
sıcak su içmelerini tavsiye eder. Efendileri öyle yapar, sonunda Lokman
yalnız su kusarken, diğerleri incir artıklarını su ile
çıkarmaya başlarlar. Bir gün efendisi, gelen misafiri için,
Lokman'a en iyi ne varsa onu ikram etmesini söyler. O da koyun dili ve yüreği
getirir. Bir başka gün yine misafir için bu defa en kötü ne varsa onu
çıkarmasını söylediğinde aynı şeyleri
verdiğini görünce, sebebini sorar. Lokman, iyi bir dil ve yürekten daha
iyi bir şey olmadığı gibi, kötü bir dil ve yürekten de
daha kötü bir şey bulunmadığı cevabını verir (Sa'lebî,
aynı yer).
Lokman'a bu kıssalar dolayısıyla
Araplar'ın Ezop'u (Aesopos) denilmiş, Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir
çok nükteler Lokman'a isnat olunmuştur. Batılı yazarlar
Lokman'la ilgili kıssaların sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya
edildiğini ileri sürerler. Bu konuda karşılaştırmalar
ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir
kimse olarak tanınırken; sonraki devrede artık köle, marangoz
haline sokulduğunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam, Ahikar, Ezopla
aynı görülmüştür. Bileam, Kitab-ı Mukaddes'te geçer.
Müfessirler, seceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih şeklinde geçen
bu zatın İbrani dilinde "bala", Arapça "Lakama"
kökleri aynı yutmak anlamına geldiği için, Kitab-ı
Mukaddes'teki karşılığının Bileam olduğu
kanaatine ulaşmışlardır (Bileam için bk. Sa'lebî, 209 vd.).
Lokman, Bileam mıdır tartışmasında buna olumlu bakanlar
yanında karşı çıkanlar; Lokman, Kur'ân ve önceki
gelenekte saygı duyulan; Bileâm, Kitab-ı Mukaddes ve Aggada'da nefret
edilen bir kimsedir, demektedirler (bk. Belâm). Lokman'ı, Roma'lı
Ahikar veya Yunan'ın Ezop'una benzetenler, onların sözlerinin veya
onlarla ilgili anlatımların benzerliklerine dayanmaktadırlar (Bernhard-N.A.
Stillman,"Lokman", Encyclopedia of İslam, Leiden 1978, IV, 813).
Günay TÜMER
Antalya Tasarım Grubu